Genellikle genç yaşlarda başlayan ve omurgayı etkileyen ankilozan spondilit (AS), yaşam kalitesini ciddi biçimde etkileyebilen, kronik inflamatuvar bir romatizmal hastalık. Ancak erken tanı, düzenli takip, uygun tedavi ve egzersizle hastalığın ilerleyişini kontrol altına almak, engellilik riskini azaltmak ve sosyal yaşam kalitesini artırmak mümkün.
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Başkanı ve Türkiye Romatoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Ayşe Çefle, etkinlik kapsamında yaptığı açıklamada, hastalığın seyrine, tanı sürecine ve tedavi olanaklarına dair kapsamlı bilgiler verdi.
“Her 200 yetişkinden biri etkileniyor”
Ankilozan spondilitin sıklıkla 20’li yaşlarda ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Ayşe Çefle, “AS, özellikle omurgayı tutan, iltihaplı bir romatizmal hastalıktır. Erkeklerde kadınlara kıyasla 2-3 kat daha sık görülür. Hastalığın nedeni tam olarak bilinmese de, genetik yatkınlık önemli bir rol oynar. Ailesinde AS olan bireylerde risk artar. Türkiye’de hastalığın görülme sıklığı yüzde 0,5’tir, yani her 200 yetişkinden biri bu hastalıkla karşı karşıya kalabilir” dedi.
Bel ağrısına dikkat: Her ağrı fıtık değildir
Hastalığın ilk belirtisinin çoğunlukla bel ağrısı olduğunu vurgulayan Çefle, bu ağrının karakteristik olarak inflamatuvar özellikte olduğunu söyledi: “İnflamatuvar bel ağrısı, 40 yaşından önce başlar ve kronik seyreder. En az 3 ay sürer, sinsi ilerler. İstirahatle artar, sabah tutukluğu uzun sürelidir ve hareket ettikçe azalır. Bu ağrının ayırıcı özelliklerini bilmek çok önemli. Çünkü AS hastalarının üçte birine yanlışlıkla bel fıtığı tanısı konuyor, hatta bazıları gereksiz ameliyatlar geçiriyor.”
Tanı gecikmeleri hastalığın seyrini olumsuz etkiliyor
Tanı koyma sürecinin dikkatle yürütülmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Çefle, erken dönemde laboratuvar ve röntgen bulgularının normal çıkabileceğini, bu nedenle MR görüntüleme ve genetik testlerin gerekebileceğini ifade etti: “Hastaların doğru tanıya ulaşmasında gecikme 5-10 yıla kadar uzayabiliyor. Tanının gecikmesi, hem hastanın yaşam kalitesini hem de iş gücü kaybını doğrudan etkiliyor.”
“Tedavi kişiye özel planlanmalı”
Ankilozan spondilitin ömür boyu süren bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çefle, “Tedavide hedef, ağrıyı kontrol altına almak, iltihabı baskılamak, omurga hareketliliğini korumak ve organ tutulumlarının önüne geçmektir. Egzersiz, tedavinin ayrılmaz bir parçasıdır. Hasta eğitimi ve katılımı büyük önem taşır. Anti-inflamatuvar ilaçlar, biyolojik ajanlar ve hedefe yönelik tedaviler hastalığın kontrolünde etkili şekilde kullanılmaktadır” diye konuştu.
Egzersiz ve yaşam tarzı desteği şart
Tedavinin yalnızca ilaçla sınırlı kalmadığını belirten Çefle, “Sigara kullanımı bırakılmalı, omurga hareketliliğini koruyacak egzersiz programlarına düzenli olarak devam edilmelidir. Hastalar düzenli aralıklarla izlenmeli ve tedavi kişiselleştirilmelidir. Tanı ve tedaviye ne kadar erken başlanırsa, deformitelerin ve kalıcı hasarın önüne geçmek o kadar mümkündür” dedi.
Ormanya’da doğa yürüyüşü ve farkındalık buluşması
3 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü vesilesiyle Kocaeli Ormanya’da düzenlenen etkinlikte, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı öğretim üyeleri, asistanlar ve AS hastaları bir araya gelerek doğa yürüyüşü yaptı, çeşitli sosyal aktivitelerle birbirlerine destek oldu.
Toplumun bilinçlenmesinin hastalığın tanısında önemli rol oynadığını ifade eden Prof. Dr. Ayşe Çefle, “Ankilozan spondilit, erken tanı ve doğru tedavi ile yönetilebilen bir hastalıktır. Herkesin bu konuda daha bilinçli olması, hem bireysel hem toplumsal sağlık açısından büyük önem taşıyor” diyerek sözlerini tamamladı.