Kadının kilolu olması 1900’lü yılardan önce bereket ve bolluk sembolü idi. Zayıflık fakir halk için normaldi, erkek için kadınının kilosu önemli bir gösterişti. Bugüne baktığımızda ise tabii ki kilolu olmak sağlık açısından uygun değil ancak incecik bir fotomodel gibi görünme baskısı da aynı şekilde kadına zarar verir hale geldi.
Erkekler çoğu zaman ancak sağlıkları söz konusu olduğunda diyet disiplini içinde oluyorlar. Kadınlar ise görselliğin çok fazla konuşulduğu bir dünyada hem kadın hem de erkekler tarafından acımasız eleştiriye maruz kalabiliyorlar. Üstelik kadınların kilo vermesi ve bunu koruması erkeklerden daha zor. İki cinsiyet arasında bedenen, ruhen ve sosyal açıdan farklar olduğuna dikkat çeken Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, kadın ve erkeklerin farklı şekilde kilo alıp verme nedenlerini şu şekilde sıralıyor:
Östrojen hormonu nedeniyle kadın bedeni daha çok yağlı
Kadınlık hormonu olan östrojen nedeniyle kadın daha yağlıdır, kas oranı erkeğe göre daha düşüktür ve bu yüzden metabolizma da daha yavaştır. Bu yüzden kadın daha çabuk kilo alır.
Adet dönemi, hamilelik, emzirme ve menapoz bedeni kontrol etmeyi zorlaştırıyor
Kadınların hormon değişimlerinin ilk adet göreme tarihinden itibaren kadını yoğun şekilde etkilediğine dikkat çeken Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, “Her ay bireye göre değişmekle birlikte kadının duygu durumu, iştahı, bedenindeki ödem, adet görme günlerinde değişiklik göstererek kadını zorlar. Hamilelik, emzirme, menapoz gibi dönemler yine kadının hormonal değişimlere uğradığı, bedenini kontrol etmekte zorlandığı ve kilo almaya eğilimli olduğu zamanlar olarak karşımıza çıkar,” diyor.
Kadınlar duygusal olarak erkeklere göre daha hassas bu yüzden fizyolojik açlık ile psikolojik açlığın birbirine karıştığı, terk edilme, yalnızlık, üzüntü, stres, kayıplar, aldatılma gibi duygular kadında daha yüksek etki oluşturup yemeğe yönelmesine sebep olabiliyor.
Saçını süpürge eden kadın obez olma eğiliminde
İş hayatı, erkek arkadaşları, spor zamanı gibi kendine özgü zamanı ve sosyal çevresini erkek daha rahat, hatta bazen bencilce yönetebiliyor. Oysa kadın her zaman bu kadar özgür davranamıyor. Çalışan kadın için de çalışmayan kadın için de ev ve çocuk sorumluğu ile eşe odaklı yaşamak çoğunlukla daha önde geliyor. Bununla birlikte, kilolu olma durumu eğitim seviyesi düştükçe, yaş ilerledikçe artıyor. Ev hanımlarının da çalışan kadınlara göre daha kilolu olduğu biliniyor. Koçak, ‘saçını süpürge eden kadın’ın kilo alma eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor.
Kendine öncelik vermeyen başkalarına öncelik veren, bir anlamda kendi değerine sahip çıkamayan kadın değersizlik duygusu ve bilinçaltı oyunları ile aslında tam tersini istese de yediklerini kontrol edemiyor. Araştırmalara göre kendini birinci sıraya koyamayan başkaları için yaşayan bireylerin obez olma eğilimi daha yüksek.
Eş, eşin ailesi, çocuklar, ev, alışveriş, yemek, temizlik eğer varsa çalışma hayatı kadının ilk akla gelen sorumluklarını oluşturuyor. Bunların hepsini başarıyla yöneten kadına bir de fotomodel ölçülerinde ince olma stresi yüklendiğinde durum pek de adil görünmüyor. Dilara Koçak, “Aslında sağlık açısından herkesin incecik olması gerekmiyor. Bedenen sağlıklı olan, iyi beslenen, dengeli bir yaşam süren bir bireyin 3-4 kg fazlasının olması stres haline gelmemeli,” diyor.
58 yaşındaki kadın, 28 yaşındaki kilosunu hedeflememeli
Kilo fazlalığı olan kadının bu durumu çözerken esnek bir bakış açısında olması, kendisi hakkındaki değerlendirmeyi gerçekçi yapması ve hedefi doğru belirlemesi gerekiyor. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, doğru değerlendirmeyi yapmak için kadınların dikkat etmesi gereken konuları şu sözlerle açıklıyor: “58 yaşında bir kadının 28 yaşındaki kilosunu hedeflemesi veya son 5 yılda 60–65 kg aralığında iken 1 aylık sıkı bir diyetle 58 kiloyu hedeflemesi doğru yaklaşımlar olmaz. Bu durum sağlığı olumsuz etkiler, bireyin duygu durumunu bozar. Uygulanacak beslenme modeli bireyin hem ruhunu hem bedenini tatmin etmeli; aksi takdirde kamp hayatı gibi geçen diyet dönemi bitince verilen tüm kilolar geri geliyor. Ruhu beslemek, sevilen besinleri de yiyebilmek, bir anlamda içimizdeki çocuğu da memnun etmek önemli.”